Sağlık sistemi, sosyal devlet tanımı çerçevesinde hastalara mümkün olduğunca iyi bir sağlık hizmeti sunmak amacıyla birinci basamak sağlık kuruluşları olan sağlık ocağı, AÇS merkezleri ve dispanserlerden başlayarak özel ve devlet hastaneleri ile tıp fakültesi hastanelerine uzanan; yüzlerce hizmet sağlayıcı kurumda sayısı yüzbinlerle ifade edilebilecek doktor, hemşire, teknisyen, idari personel ve diğer sağlık çalışanlarıyla dev, yaşayan bir bütün. Sağlık sisteminin hizmet sağlayıcı kurumlarının yanında, ilk başta akla gelmeyen ama sistemin sağlıklı yürümesi için olmazsa olmaz bir unsuru daha var: Yüzlerce ilaç şirketi ve binlerce medikal şirketiyle tedarikçiler, yani “sağlık endüstrisi”.
Bu makalenin konusu sağlık sistemin unsurları, ödemeler dengesi problemleri ya da çerçeve ihale yönetmeliği değil. Sistemin “tedarikçi” ayağında yer alan şirketlere, daha da doğrusu medikal şirketlere birlikte yakından göz atacağız. İlaç şirketlerini bu seferlik bir yana bırakarak çuvaldızı daha iyi bildiğim “kendimize” yani medikal endüstrisinde faaliyet gösteren şirketlere batıracağım.
Sağlık hizmetinin “sağlıklı” yürümesi için şüphesiz “sağlıklı” işleyen tedarikçi şirketlere ihtiyaç var. Bir şirketin “sağlıklı” çalışabilmesi için de onu oluşturan temel unsur olan insanlara.
Medikal endüstrisinde genel bir insan kaynağı sıkıntısı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Tabii ki bazı sistemik sorunlar yok değil; konuyla direkt ilgili eğitim kurum ve programlarının yetersizliği ve görece düşük ortalama ücret düzeyinden kaynaklanan kalifiye iş gücü azlığı, mevcut iş gücünün görece düşük eğitim seviyesinin yarattığı hizmet aksamaları gibi. Ama bu, ayrı bir yazı konusu. Bu makalede sistemik problemlerden ziyade medikal endüstrisi çalışanlarına eleştirel ve mikro bir bakış açısıyla yaklaşacak, genel çalışan ve dolayısıyla hizmet kalitesini arttırabilecek bazı somut öneriler geliştirmeye çalışacağım.
SEİS (Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası) Bülteni’nin Ağustos 2009 tarihli sayısında yayınlanan, yine SEİS tarafından araştırılarak belirlenmiş branş klasifikasyonunu temel alarak öncelikle medikal endüstrisinin hangi alanlarda uzmanlaşmış iş gücüne ihtiyacı olduğuna bir bakalım:
Tıbbi cihazlar satış ve pazarlama elemanı
Tıbbi laboratuar tahlil cihazları bakım ve onarım elemanı
Sterilizasyon üniteleri bakım ve onarım elemanı
Medikal gaz sistemleri tesisat bakım ve onarım elemanı
Yaşam destek ve tedavi araçları bakım ve onarım elemanı
Ölçme ve kalibrasyon elemanı
Fizyolojik sinyal izleme, teşhis ve kayıt cihazları bakım ve onarım elemanı
Hidrolik ve pnömatik sistemleri bakım ve onarım elemanı
Yoğun bakım ve izleme cihazları bakım ve onarım elemanı
Tıbbi görüntüleme cihazları bakım ve onarım elemanı
Ameliyathane cihazları bakım ve onarım elemanı
Şüphesiz bu kategoriler çok daha fazla arttırılabilir. Satış ve teknik servis dışında medikal finans, medikal lojistik, insan kaynakları, aslında satıştan çok farklı bir disiplin olan pazarlama, insan kaynakları ve idari kadrolar da düşünüldüğünde onlarca farklı branş daha tanımlanabilir. Öyle ki, örneğin genel cerrahi kliniklerinin çalışma düzeni kardiyoloji kliniklerinden farklı olduğundan bu kategoriler bile kendi içlerinde dallandırılabilir. Ancak şu anda çalışan portföyünün en büyük dilimini ve şirketlerinin “yüzünü” oluşturan, tıbbi ürünü son kullanıcıya bizzat ulaştıran kesimi inceleyeceğiz: Satış (yanlış tabiriyle satış ve pazarlama) elemanını (temsilcisini).
Medikal endüstrisindeki “satışçılar”ın istenen beceri düzeyinde olmamalarının temel nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Mesleki eğitim kurum ve programlarının yetersizliği nedeniyle kalifiye iş gücünün yetiştirilememesi,
İşin gerektirdiklerini karşılamaktan uzak görece düşük ücretler nedeniyle kalifiye iş gücünün çekilememesi,
Ağırlıklı olarak bir önceki nedene dayalı yüksek “turn-over” (işten ayrılma) oranı kaynaklı ve sürekli çalışan erozyonu,
Özellikle deneyimsiz çalışanlar tarafından yaratılan ve yaşatılan “herhangi birinin yapabileceği bir iş” ya da “kolay yoldan zengin olunabilecek bir iş” algıları,
İşin gerektirdiklerinin açıkça belirlenmemiş olması, dolayısıyla çalışanlar tarafından da tam olarak algılanamaması,
Gerekli kişilik profilinin olması gerekenin tam tersi olacak şekilde konumlanmış ve herkesçe kanıksanmış olması,
Profesyonelleşme şartlarının henüz olgunlaşmamış olması,
Standardizasyonun sağlanamaması.
Endüstrinin gerektirdiği yetkinlikler ise şu şekilde sıralanabilir:
1. Tıbbi ve bilimsel yetkinlikler:
a. Temel tıp bilimi ve temel anatomi bilgisi,
b. Bilimsel etik,
c. Ürün bilgisi ve faaliyet gösterilen alanda spesifik klinik bilgi,
d. Temel sterilizasyon ve hijyen bilgisi,
2. Mesleki yetkinlikler:
a. Temel satış becerileri,
b. Temel sunum becerileri,
c. Pazar ve endüstri farkındalığı,
d. İhale mevzuatına hakim olma,
e. Rekabet yasası ve uygulamalarına hakim olma,
f. İş etiği,
3. Teknik yetkinlikler:
a. Sürüş becerileri,
b. İlgili yabancı dil(ler) yetkinliği,
c. Bilgisayar ve ilgili programlarla ilgili yetkinlik,
4. Kişisel yetkinlikler:
a. Zaman yönetimi becerisi,
b. Organizasyon ve sorun çözme becerisi,
c. Eğitime ve sürekli gelişmeye açık olma,
d. Yenilikçi ve araştırmacı olma,
e. Proaktif olma,
f. İnisiyatif ve sorumluluk alabilme,
g. İnsan ilişkilerinde başarı.
Görüleceği gibi medikal endüstrisinde çalışmak, sıradan ve herhangi birinin yapabileceği kadar kolay olmak şöyle dursun, ancak ortalamanın üzerinde donanımlı insanların üstesinden gelebileceği yetkinliklere gereksinim duymaktadır. Ve mevcut çalışan profili, yukarıdaki tablonun oldukça gerisindedir.
Pekala, o zaman neler yapılmalıdır?
Süratle çalışanlara ve çalışan adaylarına gerekl becerileri en azından asgari düzeyde sağlayacak eğitim programları hazırlanmalı ve işlerlik kazandırılmalıdır. Bu amaçla Sağlık Bakanlığı ve üniversiteler ile işbirliği yolları aranmalıdır. Sağlanamasa bile, mesleki organizasyonlar gerekli altyapı ve bilgi birikimine sahip olduğundan, gerekirse bu sorumluluğu üstlenebilirler. Sektör profesyonellerinden yöntem, içerik ve vizyon konusunda destek alınabilir.
Sektörel imaj yükseltilmelidir. Gerek halkla ilişkiler ve reklam yoluyla, gerekse sektörel dernek ve sendikalar aracılığıyla yapılacak çalışmalarla medikal endüstrisi yeniden konumlandırılmalıdır.
Kalifiye iş gücü endüstriye çekilmelidir. Bir endüstrinin temel dinamiği onu oluşturan insanlardır. Kaliteyi kaliteli insanlar sağlayabileceğinden, nitelikli iş gücünü endüstriye çekecek tedbirler hızla devreye sokulmalıdır. Sektörde faaliyet gösteren tüm şirketlerin ya da mesleki temsilcilerinin konsensusuyla kalifiye iş gücünü endüstriye kazandıracak ve tutacak maddi imkanlar paketi belirlenmeli, iş tanımları açık bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bunlar, alt limit olarak istisnasız tüm sektör tarafından uygulanmalıdır. Bu standartların belirlenmesinde ilaç endüstrisi modellenebilir.
Mutlaka standardizasyon sağlanmalıdır. Endüstride çalışacak insanların belli bir standardı tutturabilmeleri için yukarıda özetlenen temel yetkinliklerini ölçebilecek, asgari yetkinlikleri karşılayamayan çalışan ve çalışan adaylarını eleyecek bir sınav, süreç ya da sertifikasyon sistemi geliştirilmelidir. Bu amaçla SEIS, SADER, TÜDER, TÜMDEF gibi mesleki oluşumlar TOBB, Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerle işbirliği sağlayarak ihtiyaç duyulan modeli tasarlayabilirler.
Meslek odası oluşturulmalıdır. Mevcut dernek, sendika ve federasyonların ötesinde, yasal temsil ve düzenleme görevi olan bir tüzel kişilik oluşturulmalıdır. Bu tüzel kişilik, endüstrinin gereksinimi olan standartları sağlayamayan şirket ve çalışanları sistem dışına çıkarmak amacıyla şirketler için EPDK ya da BDDK benzeri, çalışanlar için ise Baro benzeri bir statü ile hareket edebilmelidir.
Kıvılcım Çaylı
(Medikal Plus Dergisi 2009 Aralık sayısında yayımlanmıştır.)
Comments